20 Ağustos 2011 Cumartesi

Yazlık Hafif Türlü

Bakmayın adının 'türlü' olduğuna, bu tarife 'evde var olanları değerlendirelim' demek daha doğru olabilir. Hani bazı tarifler (mesela sufle) vardır, içindeki 1 malzeme bile eksik olsa olmaz. İşte bu yemek öyle değil. Patlıcan mı yok, mühim değil. Taze fasulye mi kaldı dolapta, atın tencerenin içine. Doğaçlama çalışabileceğimiz bir eser yani :) O yüzden vakit, pazar alışverişinden kalan tek tük'leri aynı tencerede buluşturmanın vaktidir.

Bu türlünün yazlık ve hafif olmasının nedeni de hem içindeki sebzeler, hem yağı, hem de tencerede pişiyor olması aslında. İçine kabak, domates, biber gibi bol bol yaz sebzelerinden koyuyoruz, ben evde olduğu için bir de havuç ekledim ama normalde konmuyor. Yağ olarak da tereyağ değil, sadece zeytinyağ koyuyorum. O yüzden isterseniz soğuk bile yiyebilirsiniz :) Son olarak da güvece koyup fırında da değil de, düdüklü tencerede ocak üzerinde pişiriyorum. Güveçte çok daha lezzetli oluyor tabi ama bu yaz sıcaklarında uzun saatler fırın çalıştırmak akıl sağlığıma çok iyi gelmiyor açıkçası :)


Malzemeler:
2 patlıcan
2 kabak
2 patates
2 domates
2 yeşil biber
1 soğan
2 diş sarımsak
250 g kuşbaşı et (Önceden haşlanmış olacak)
1 çay bardağı su
Yarım çay bardağı zeytinyağ
1 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı biber salçası
1 yemek kaşığı tuz


Hazırlanışı:
1. Patlıcanları alacalı soyup uzunlamasına 4'e bölüyoruz. Bu ince uzun parçaları da 3'e-4'e bölerek parmak boyutunda parçalar elde ediyoruz. Sevgili patlıcanlarımızı acılarını çıkarmaları için bol tuzlu soğuk suya atıveriyoruz. Bu esnada kabakları ve patatesleri de kabuklarını soyarak küp küp doğruyoruz. Yeşil biberleri de 3-4 parçaya ayırarak bir kenara kaldırıyoruz.


2. Düdüklü tencereye soğan ve sarımsağı yemeklik doğrayıp yağ ile beraber 2-3 dakika kavuruyoruz. Daha sonra içerisine salçaları da ekleyip 2-3 dakika daha kavuruyoruz. Şimdi geldik sebzeleri ve eti eklemeye. Suyunu ve tuzunu da ekledikten sonra, ağzını kapatıyoruz. Düdük sesini duyduktan sonra, altını kısıp 10 dakika pişmeye bırakıyoruz. Hepsi bu kadar!

19 Ağustos 2011 Cuma

Yeşil Mercimekli Bulgur Pilavı

Bir çok yerde tarifi karşıma çıkıyordu ama bulgur pilavının yeşil mercimeklisini daha önce hiç denememiştim. Aslında zor bir tarafı da yok. Hele ki dolabınızda haşlanmış mercimek varsa, pilava tuz eklemek kadar kolay. Hem de pilavı hem görsel hem de besleyicilik anlamında daha zengin bir hale getiriyor. O nedenle bulgur pilavı yapacağınızda, içerisine ya mercimek ya nohut bir ekleme yapın derim.


Malzemeler:
Yarım su bardağı yeşil mercimek (Haşlandıktan sonra iki katına çıkıyor)
1 su bardağı pilavlık bulgur
1 soğan
2 diş sarımsak
2 domates
2 yeşil biber
Yarım yemek kaşığı domates salçası
Yarım yemek kaşığı biber salçası
2 su bardağı su
1 yemek kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı kimyon

Hazırlanışı:
1. Yeşil mercimeği yıkayıp bol suda mercimekler yumuşayıncaya kadar haşlıyoruz. (İsterseniz düdüklü tencerede bolca haşlayıp, fazlasını buzdolabı poşetleri ile buzluğa kaldırabilirsiniz. Çorbalara koyarken vs çok kolaylık oluyor)


2. Soğan ve sarımsağı yemeklik doğrayıp zeytinyağında 2-3 dakika kavurup salçayı ekleyip 2 dakika daha karıştırıyoruz. Daha sonra içine sırasıyla kıyılmış yeşil biber, rendelenmiş domates, bulgur ve haşlanmış yeşil mercimekleri ekliyoruz ve 5 dakika kadar daha kavuruyoruz.


3. İçerisine kaynar suyu ve baharatları da ekledikten sonrakaynamaya bırakıyoruz. Baktık ki bulgur fokur fokur kaynıyor, altını kısıp kapağını kapatıyoruz. 15-20 dakika içerisinde pilav pişmiş oluyor. Ancak tavsiyem ateşten aldıktan sonra en az bir 15 dakika daha kapağının altına peçete koyarak pilavı dinlendirmeniz.


Afiyet olsun!!!

18 Ağustos 2011 Perşembe

Zeytinyağlı Tazecik Bezelye

Taze bezelye ve dereotu ikilisine bayılıyorum. İkisi de yeşil olduğundan Zeytinyağlı Bezelye yerken sanki çok sağlıklı birşey yiyormuşum gibi hissediyorum. Günlük hayatta çikolata, kızartma, kahve vs gibi hoş olmayan şeyleri çaktırmadan kaçırıyorum, 5 dakika sonra da pişmanlık duyuyorum. Sonra kendime aşağıdaki bu tarif gibi zeytinyağlı yeşil bir yemek yapıyorum ve aklımca kendimi aklamış oluyorum :) Hani bu günlerde moda, detoks metoks birşeyler yapıyorlar ya... Bu yemek de tam detoksluk sanki. Bol dereotlu, mis gibi...


Malzemeler: 
500 g taze bezelye içi
1 adet soğan 
2 diş sarımsak
1 adet patates
1 adet havuç
2 adet domates
Yarım çay bardağı zeytinyağı
1 çay bardağı su
1 çorba kaşığı tuz
1 çorba kaşığı şeker
Yarım demet dereotu


Hazırlanışı:
1. Soğan ve sarımsağı yemeklik doğrayıp zeytinyağıyla 2-3 dakika kavuruyoruz. Daha sonra içerisine küp küp doğradığımız patates ve havucu ekliyoruz ve 2-3 dakika daha kavuruyoruz. En son olarak içine rendelediğimiz domatesleri ve bezelyeleri de ekleyip yine bir 2-3 dakika kavuruyoruz (Bu son kavurmaydı, söz veriyorum). Yemeğe kaynar suyu, tuzu ve şekeri de ekledikten sonra işlem tamamdır. Kaynadıktan sonra kısık ateşte 20-30 dakika içerisinde pişmiş oluyor (Daha çabuk olsun isterseniz, düdüklü tencerede düdük öttükten sonra 6-7 dakikada tamamdır).




2. Yemek piştikten sonra altını kapatıp kıyılmış dereotunu ekliyoruz. Zeytinyağının tadını seviyorsanız, soğuduktan sonra üzerine biraz daha çiğ zeytinyağı ekleyebilirsiniz.

Buzzzz Gibi Vişne Kompostosu

O sağlıklı diye çocuklarımıza verdiğimiz, lıkır lıkır içtigimiz hazır meyve sularının içinde neler varmış hadi bir bakalım: Su, konsantreden üretilmiş vişne suyu (en az %35), şeker (sakkaroz/glikoz şurubu), asitliği düzenleyici (sitrik asit)... Konsantre edildiği için vişnede vitamin mitamin kalmıyor tabi. Glikoz desek, GDO MDO yüzünden sıtkımız sıyrıldı. Sitrik asit için birşey demeye gerek yok zaten. 

İşte bu yüzden diyorum ki şu hazır meyve suları yerine, aşağıdaki tarifi yapsak ara sıra? İnanın hazırlaması 5 dakika sürmüyor. Karıştırmak için başında beklemeye de gerek yok. İçinde meyvenin kendisi de var. E daha ne olsun?


Malzemeler:
Yarım kilo vişne (Ben taze kullandım, siz donmuş da kullanabilirsiniz tabii ki)
1 su bardağı şeker
5 su bardağı su
Yarım limonun suyu

Hazırlanışı:
1. Bir tencereye vişneleri ve suyu koyup altını açalım. Vişnelerin çekirdeklerini çıkarmamak lazım, yoksa dağılıveriyorlar. Kaynamaya başladığında şekerini ekleyip karıştıralım. 15 dakika kadar bekledikten sonra vişneler yumuşayacaktır, altını kapayalım.


2. Altını kapadıktan sonra soğuması için başka bir kaseye alıp buzdolabına kaldıralım. Buzzzzz gibi içelim. Afiyet şeker olsun!

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Pazar Hafiyeliği

Semt pazarlarına bayılıyorum; herşey hem çok taze, hem çok çeşitli, hem de çok ucuz. Örneğin domatesin kilosu manavda 2,5-3 TL iken, aynı domatesi (belki daha da tazesini) pazarda 1 TL'ye bulmak mümkün oluyor. Hal böyle olunca zor durumda kalıp da manavdan alışveriş yapmak durumunda kalınca sinir oluyorum.

Aşağıdaki tabloda İstanbul'un semt pazarlarını haftanın günlerine göre ayrılmış bir şekilde bulabilirsiniz (Resmin üzerine tıklarsanız, resim büyüdüğü için daha rahat okuyabilirsiniz). Genelde kendi mahallemizin pazarının gününü biliriz de, komşu mahallelerin pazarlarından çok haberdar değilizdir.İsterseniz bir göz atın, her mahallenin pazarı değişik oluyor. Belki o çok aradığınız pembe domatesler, deniz börülceleri ısırgan otları Çengelköy pazarındadır...

 

Vişneli & Sakızlı Su Muhallebisi

Havalar sıcak ama tatlı da yemek istiyoruz değil mi? İşte o zaman bu tarif can kurtarıcı oluyor. Özellikle de sütü suyla karıştırmak, bu tatlıyı daha da hafif (ve ekonomik :) hale getiriyor. Üzerindeki vişne sos da olaya havalı bir hale getiriyor açıkçası. Eğer düz bir tepsiye dökmek yerine, porsiyonluk olacak şekilde küçük kaselere yapıp da servis yapmadan önce bir tabağa ters çevirirseniz; bizim muhallebi bildiğiniz restaurant tatlısı oluveriyor.


 Malzemeler:
2,5 su bardağı süt
2,5 su bardağı su
2 yemek kaşığı nişasta
1 yemek kaşığı un
1 su bardağı şeker
1 paket damla sakızı
1 paket vanilya

250 g vişne
1 su bardağı su
2 yemek kaşığı şeker
1 yemek kaşığı nişasta

Hazırlanışı:
1. Süt, su, 2 yemek kaşığı nişasta, 1 yemek kaşığı un, ve 1 su bardağı şekeri bir tencereye hep beraber koyuyoruz. Ocağın altını açmadan önce çırpma teliyle tüm malzemeler (özellikle hınzır nişasta) eriyinceye kadar karıştırıyoruz. Herşey pütürsüz bir hale gelince açıyoruz ocağın altını. Devamlı karıştırmak suretiyle kaynayana kadar karıştıyoruz. Kaynamaya başladıktan sonra altını biraz kısıp 10-15 dakika kadar daha pişiriyoruz. Bu muhallebinin de sıkıntısı bu işte. Altını karıştır karıştır bitmiyor. O nedenle ben bu esnada bir yandan da kitap okuyorum, tavsiye ederim.

2. Muhallebinin altını kapattıktan sonra içerisine dövülmüş damla sakızını (ben dövmek yerine robottan geçirdim) ve vanilyayı ekleyip karıştırıyoruz.

3. Üzerinin vişne sosunu yapmak için vişnelerin çekirdeklerini çıkarıyoruz. Tencereye alıp üzerine su, şeker ve nişastayı ekleyip kaynamaya başladıktan sonra yaklaşık 15 dakika pişiriyoruz. Sonrasında bunu blenderdan geçirerek pürüzsüz bir hale getiriyoruz.


4. En son olarak tepsiyi ıslatıyoruz ve muhallebiyi döküyoruz. Bu haliyle buzdolabında 15 dakika bekletip biraz kendini toplamasına izin verdikten sonra çıkarıp üzerine vişne sosunu döküp tekrar dolaba koyuyoruz.

Mühim Not: Vişne sosunu yapmaya üşenirseniz, size kolay bir çözümüm var. Çıkarıyoruz dolaptan vişne reçelini, blender'dan geçiriyoruz. Tencereye alıp üzerine biraz su ekleyip, şöyle bir tıkırdatıyoruz. Oldu mu size 2 dakikada vişne sos? :)

Mühim Olmaya Not: Bu tatlıyı eşe, dosta, misafire yapacaksanız, tepsiye dökmek yerine küçük kaselere de hazırlayabilirsiniz. Bunun için önce kaseleri sudan geçiriyoruz ki çıkartırken kolaylık olsun. Daha sonra kasenin dibine bir kaç kaşık vişne sos koyup kaşıpın tersiyle düzlüyoruz. Sonra üzerine muhallebi döküp bu şekilde buzdolabına kaldırıyoruz. Servis yapmadan bir kaç dakika önce dolaptan çıkarıp biraz bekletirsek, kaseden kolayca çıkacaktır.

Şifalı Enginarlı Pirinç Pilavı

Bu enginar denilen sebze nasıl bir varlıktır? Hem inanılmaz lezzetli hem de inanılmaz sağlıklı. Hep deriz ya "Lezzetli şeyler hep zararlı oluyor" diye. İşte enginar bu sözü yalanlayan yiyeceklerden biri. Karaciğer, böbrek, kolesterol, vs. her bir şeye iyi geliyormuş. Ben enginara bayılıyorum ama sevmeyen varsa bu yöntemle kendisine enginar yedirmek de çok kolay olacaktır.



Malzemeler:
4 adet enginar
2 avuç bezelye
2 avuç bakla
2 adet kuru soğan
2 diş sarımsak
1,5 su bardağı pirinç
2 yemek kaşığı zeytinyağı
2 su bardağı su
Yarım demet dereotu
1 çorba kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı kuru nane
1 tatlı kaşığı karabiber
1 çay kaşığı kimyon
1 çay kaşığı yenibahar

Hazırlanışı:
1. Enginar, bakla ve bezelyeleri üstlerini geçerek kadar tuzlu suda, su kaynamaya başladıktan sonra 15 dakika kadar haşlıyoruz. Sonra hepsini süzüp, enginarları da kuşbaşı şeklinde doğruyoruz.


2. Soğanı ve sarımsağı elimizde şöööyle minik minik doğruyoruz ve pilav tenceresine döktüğümüz zeytinyağında söööyle bir kavuruyoruz. Soğanlar pembeleşince (Ben daha hiç pembeleşen soğan görmedim ama neyse), içerisine sebzeleri de ekleyip kaynaşmaları için bir 5 dakika da beraber kavuruyoruz.

3. Ilık suda yarım saat kadar beklettiğimiz pirinci süzüp, iyice yıkıyoruz. Daha sonra pirinci de tencereye ekleyip son 5 dakikalık kavurmamızı yapıyoruz. Daha sonra içine kaynar suyu ekleyip pirinçler göz göz olana kadar azıcık bekliyoruz. O 'gözler' ortaya çıktıktan sonra, ocağın altını kısıp, tencerenin de kapağını kapatıyoruz. 15 dakika kadar pişmesi yeterli oluyor. Ocaktan aldıktan sonra içerisine baharatları ve kıyılmış dereotunu ekleyip karıştırıyoruz. Kapağının altına bir havlu kağıt sıkıştırıp bir 15 dakika kadar da demlenmesi için bir köşede bekletirseniz fevkaladenin fevkinde oluyor.


Bu pilavı yiyin, yedirin. Afiyet olsun!

11 Ağustos 2011 Perşembe

Her Hafta Bir Başka: "Tchibo"

Artık neredeyse her alışveriş merkezinde var Tchibo, mantar gibi türüyor. Nedir diye soracak olursanız, herşeyi satan minik dükkanlar diyebiliriz. Minik diyorum ama içinde ayakkabıdan, el fenerine, salata kurutucudan, pijamaya her şey mevcut. Hatta içinde bir de minik cafe'si var. Alışveriş merkezini tavaf ettikten sonra ayaklarınıza inen karasuları bertaraf etmek için bu şirin cafe'de bir dilim cheesecake eşliğinde bir fincan kahve de götürebilirsiniz.


Şimdi soracaksınız hem bu kadar minik, hem de içinde nasıl herşey oluyor? Cevap şu ki herşey her zaman olmuyor :) Tchibo'nun menüsü 2 haftada bir tamamen değişiyor. Yani görüp de "Aman şöyle bir bakayım, haftaya alırım" dediğiniz şeyler, ne yazık ki bir sonraki hafta bitmiş oluyor. O yüzden görüp, beğenip, fiyatının da uygun olduğunu düşündüğünüz şeyleri kaçırmayın derim.

Tchibo'nun bir de internet sitesi var (www.tchibo.com.tr) ve bu site üzerinden online alışveriş yapabiliyorsunuz. Sizi bilmiyorum ama ben eskiden internetten alışveriş yapmaya korkardım. Şifremi çalacaklar, benim yerime alışveriş yapacaklar, vs diye hiç birşeycikler almazdım. Ama açıkçası bu teknoloji denen şey çok ilerledi. Artık bu tip hırsızlıklar duymaz olduk. Hem bu tip birşeyi tespit ettiğinizde ve bankanızı aradığınızda, o miktarı size geri iade ediyorlar diye biliyorum. O nedenle Tchibo'nun websitesi de alışveriş yapılabilecek, güvenli bir yer.

Benim size bu sitede tavsiyem, Fırsat Reyonu. Bu bölümde dükkanlarda tükenmiş ve ciddi indirimlerle satılan güzel parçalar bulabiliyorsunuz. O nedenle aranızda aklınıza estikçe bir girip bakmanızı tavsiye ederim. Tabi internetten alışveriş yapınca, devreye kargo ücreti giriyor. İstanbul'da yaşıyorsanız çok bir şey tutmuyor. Zaten alışveriş merkezine gidip gelirken de o kadar yol parası veriyoruz. Ama Tchibo'nun bu iş için ayrıca güzel bir teklifi de var: 100 TL ve üzerindeki siparişlerinizde kargo ücretsiz. Büyük ihtimalle tek başınıza bu kadarlık alışveriş yapmayacaksınızdır ama eş, dost, akraba toplaşıp bu rakama çıkılabilir.

Aşağıda benim görüp beğendiğim, fiyatı da fena olmayan bir kaç öneri var. Aklınızda bulunsun.
  •  180 cm çapında Masa Örtüsü @ 12,95 TL. Başka desenleri de vardı ama ben bunu pek sevdim, romantik bir havası var gibi.

  • Kendinden Süzgeçli Termos @ 11,95 TL. Süzgecinin içerisine ıhlamur, karanfil vs koyup demlendirebilirsiniz. Kapağını da kapayıp, istediğiniz yere sıcak sıcak götürebilirsiniz.

  • 74x50 cm'lik Çiçekli Paspas @ 14,95 TL. Bu da yazlık girişlerine, balkon  kapılarının önüne çok yakışır gibi.
  •  Elektrikli Yuvarlak Fırça @ 28,95 TL. Neredeyse her markanın bu otomatik dönen fırçası var artık, ama açıkçası ben bu kadar ucuzunu henüz görmedim.
  • 2'li Bahçe Şamdanı @ 22,95 TL. Bu da olmazsa olmaz birşey değil tabii :) Ama balkonlara, bahçelere bir hoşluk olsun derseniz, fiyatı uygun gibi.
 
  • Ütü Sandalyesi @ 49,95 TL. Açıkçası ben bunu biraz pahalı buldum ama işe yarıyorsa değer. Tchibo'nun iddiasına göre ütü sırasınca omurgaya ve bacaklara binen yükü azaltıyormuş. Mağazaya gidip bir denemek lazım.



10 Ağustos 2011 Çarşamba

Kuru Meyveli Günlük Kek

Mutfakta kek olunca iyi oluyor. Misafir gelince çayın yanına, gece yatmadan acıkınca, çocukların beslenme çantasına... bir şekilde koca kek 2-3 gün içerisinde hoop diye bitiveriyor. Kuru meyve tüketmek için de iyi bir aracı oluyor kek. Tüm doktorlar günde bir avuç kuru incir, kayısı, ceviz yiyin diyor ya, işte bunları 1 dilim kekle beraber yesek ne olur ki :)


Kekin iyi kabarması için unu elemek şart. Ancak açıkçası ben unu elemeye üşenenlerdenim, elimi eleğe her vuruşumda puflayan ve mutfağın alakasız alanlarına sıçrayan un temizlik aşamasında biraz sinir bozucu olabiliyor.Ama IKEA'dan aldığım, aşağıda resmini bulabileceğiniz şu 'elek-imsi' alet hayat kurtarıcı oldu. Derince olduğundan un gereksiz yerlere puflamıyor. Tutma yerindeki mandala bastırınca, kabın dibindeki pervaneler dönüp puflamadan unu eleyiveriyor. Tek elle bile halledebiliyorsunuz. Fiyatı da 6,95 TL, aklınızda bulunsun.




Malzemeler:
3 yumurta
1 su bardağı şeker
1 su bardağı sıvıyağ (Ben bardağın hepsini doldurmuyorum, 2 parmak eksik koyuyorum)
1 su bardağı süt
3 su bardağı un
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
1 su bardağı karışık kuru kayısı, kuru incir, kuru üzüm, ceviz
1 tatlı kaşığı tarçın
1 limon kabuğu rendesi

Hazırlanışı:
1. Yumurta ve şekeri iyice çırpıyoruz. İçine süt, sıvıyağ ve limon kabuğu rendesini de ekleyip karıştırıyoruz. Başka bir kaba un, kabartma tozu, vanilya ve tarçını eliyoruz.

2. Kuru kayısı ve inciri tavla zarı büyüklüğünde küpler olacak şekilde doğruyoruz. Cevizleri de elimizle gelişigüzel kırıyoruz. Cevizler biraz daha büyük olup dişe gelince daha güzel oluyor gibi geliyor bana. Sonra kayısı, incir, üzüm ve cevizi bir kapta karıştırıp 1 kaşık unla karıştırıyoruz. Böylece bu malzemeler hemencecik kekin dibini boylamayip, eşit bir şekilde dağılmış olacak.

3. Sonrasında bu un karışımını, yumurta-şeker karışımına ekliyoruz ve tahta kaşıkla çoook narin bir şekilde karıştırıyoruz. Metal kaşıkla, hızlı hızlı karıştırırsak, hamurun içindeki minik hava kabarcıklarını patlatmış oluyoruz. O zaman da pufidik bir kekten çok, tartımsı tıknaz bir kekimiz olmuş oluyor.

4. Yağlanmış bir kek kalıbına (silikon kalıp varsa yağlamaya da gerek olmuyor) hamuru döküyoruz. Ben hamurun üzerine önceden ayırdığım 2-3 cevizi dövüp serpiyorum. Sonra da önceden 170 derecede ısınmış fırında 45 dakika kadar pişiriyoruz.

Mühim Not: Her fırının halet-i ruhiyesi farklı oluyor. O yüzden kekin pişip pişmediğini anlamak için bir kürdanı kekin ortasına batırıp çıkarıyorum. Kürdan kupkuru çıktıysa olmuş demektir, keki fırından çıkarıyoruz. Bu arada ilk 30 dakika fırının kapağını aman ha açmıyoruz. Aksi halde o puf puf kabaran kekimizin gözlerimizin önünde bir anda çöküşünü seyretmek çok eğlenceli olmuyor :)

9 Ağustos 2011 Salı

Herşeyli Bulgur Pilavı

Bu bulgur pilavının domateslisi, patlıcanlısı, yeşil mercimeklisi oluyor da, herşeylisi neden olmuyor diyerek çıktım yola. Domates, biber her zaman oluyor dolapta zaten. O gün şansa bir köşede saklanmış 2 tane de patlıcan buldum dolapta. Haşlanmış nohut derin dondurucumda hep oluyor zaten. Ben de hepsini bir tencerede toplayayım istedim.


Ne yalan söyleyeyim ben pirinç pilavını bulgur pilavına tercih ederim. Ama ne kadar diyetisyen varsa bulguru methediyor. O nedenle arada bir yapıyorum bu pilavı da. İçine bu tarifteki gibi sebze ya da et koyunca, hoş bir hal alıyor. Siz de pirinç pilavcıysanız, en azından haftada 1 bulguru da menülere eklemenizi tavsiye ederim.


Malzemeler:
2 su bardağı pilavlık bulgur
1 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı biber salçası
3,5 su bardağı su
2 soğan
2 diş sarımsak
2 domates
3 sivri biber
2 adet patlıcan
1 kase haşlanmış nohut
3 yemek kaşığı zeytinyağ
1 yemek kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı kara biber
1 tatlı kaşığı kekik
1 tatlı kaşığı pul biber

Hazırlanışı:
1.Soğanı ve sarımsağı yemeklik doğruyoruz. Ben bulgur pilavında rende yapmıyorum, çünkü biraz dişe gelmesi hoş oluyor. Zeytinyağında önce soğan-sarımsağı 2-3 dakika kavuruyoruz, sonra sırasıyla küp küp doğranmış patlıcan, biber, salça ve domatesi de ekleyip soteliyoruz.


2. Bulguru bir süzgeçte yıkayıp, sebzelerin üzerine atıp bir 2-3 dakika da öyle kavuruyoruz. Üzerine kaynar suyunu döküp, nohutu, tuz ve baharatları da ekleyip iyice kaynayıncaya kadar ocağın altını kısmıyoruz. İyice kaynadıktan sonra kapağını kapatıp altını da iyice kısıyoruz. 20-30 dakika sonra pilavımız hazırdır. İsterseniz piştikten sonra içerisine taze baharatlar kıyıp pilavın üzerini süsleyebilirsiniz. Hem hafiflik hem renk katıyor. Afiyet olsun!

İzmir'in Köftesi

İzmir Köfte'yi bilmeyen yoktur ama herkesin de farklı bir yapış tarzı vardır. Ben çiğden değil, köfteleri ve sebzeleri önden kızartarak hazırlıyorum bu yemeği. Bu şekilde işi biraz zorlaştırmış oluyoruz ama sonucu çok farkediyor. Şu yeni çıkan az yağ ile kızartma yapan aletlerden varsa işiniz kolay tabi, ama o aletleri almak da her babayiğidin harcı değil, hatırladığım kadarıyla 350 TL civarında idi! O nedenle emektar kızartma tenceremle iyi geçinmeye çalışıyorum şimdilik...


Malzemeler:
Yarım kilo kıyma
1 su bardağı bayat ekmek içi (Galeta unu da uygundur)
2 soğan
2 diş sarımsak
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı kimyon

4 adet patates
6-7 adet sivri biber
2 domates

1 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı biber salçası
1 domates
2 su bardağı su
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı kekik
1 tatlı kaşığı pul biber

Hazırlanışı:
1. Önce köftesini hazırlayalım derim. Kıyma, ekmek içi, soğan, sarımsak, ve baharatları iyice yoğuruyoruz. Sonra ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp elimizin içerisinde uzun ince bir hal alacak şekilde yuvarlıyoruz. Yalnız tavada kızartacakmışız gibi  köftelerin üzerine bastırıp, yassı hale getirmiyoruz.

2. Diğer bir tarafta patatesleri ve 2 domatesi elma dilimi şeklinde doğruyoruz. Bir kızartma kabına 2 parmak sıvıyağ koyup kızdırıyoruz. Önce patatesleri, sonra sivri biberleri kızartıyoruz. Yalnız kızartmanın süresini normalden biraz daha kısa tutuyoruz. Yemek en son fırında da pişeceğinden, patateslerin lime lime olmasını istemeyiz. Patates ve biberleri kızarttıktan sonra, aynı şekilde köfteleri de sadece renk vermek amaçlı önlü arkalı kızartıyoruz.

3. Orta boy bir fırın kabının altına önce köfteleri diziyoruz. Onun üzerine patatesleri ve biberleri koyuyoruz. En üstüne de elma dilimi doğradığımız domatesleri çiğden koyuyoruz. Domatesleri kızartmak mutfakta havai fişek gösterisine neden olduğundan onu çiğden koymayı tercih ediyorum. Bir kaseye salçaları koyup üzerine 2 bardak kaynar su döküp karıştırıyoruz. Bu karışımın içine bir de rendelenmiş domates ve baharatları ekliyoruz ve tepsideki malzemelerin üzerine döküyoruz.


4. Önceden 200 dereceye ısıtılmış fırında yarım saat tuttuk mu yemek tamamdır.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Hint Usulü Mercimek Çorbası

Bakmayın siz başlıktaki "Hint usulü" lafına, bildiğimiz mercimek çorbası bu, bol baharatlı sadece :) Ama aynı mercimek çorbasını da yıllardır iç, iç, iç... sıkıldık biraz değil mi? O nedenle böyle ufak tefek değişiklikler arada iyi oluyor zannımca.


Hintliler bu çorbayı hindistancevizi sütüyle yapıyor. Ben bir kere denedim, açıkçası kokusu çok hoşuma gitmedi. O nedenle bildiğimiz tavuk suyundan ya da normal sudan şaşmamak lazım. Ama baharatlar gerçekten çok yakışıyor, bildiğimiz mercimek çorbasını afilli bir hale getiriyor. Düdüklü tencerede de piştiğinden hemencecik oluveriyor. Hem zamandan hem ocağın gazından tasarruf...

Düz mercimek çorbası yapacağınız bir zaman, bir de aşağıdaki gibi deneyin. Hintli arkaşadaşlara da buradan selam olsun :)

Malzemeler:
2 çay bardağı kırmızı mercimek
1 kahve fincanı pirinç
1 soğan
2 diş sarımsak
1 domates
1 patates
1 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı biber salçası
3 yemek kaşığı zeytinyağ
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı kimyon
1 tatlı kaşığı köri
1 tatlı kaşığı kara biber
1 tatlı kaşığı zerdeçal (Evde varsa)
1 tatlı kaşığı zencefil (Evde varsa)
Yarım limonun suyu
6 su bardağı su (Varsa 1-2 bardak tavuk suyu tercihimizdir)

Hazırlanışı:
1. Düdüklü tencerede zeytinyağını kızdırıp rendelenmiş soğanla sarımsağı 2-3 dakika çevirelim. Sonra içine salça ile birlikte tüm baharatları da ekleyip 2-3 dakika daha kavuralım. Baharatları en son değil de, bu aşamada koymak kritik. Böyle yağla kavrulunca baharatların tadı gerçekten çok daha farklı oluyor, önemle tavsiye edilir. Bu aşamadan sonra içine rendelenmiş patates ve domatesi de ekleyip 2-3 dakika daha kavuruyoruz.


2. Süzgeçte mercimek ve pirinci yıkayıp süzdürüyüroz. Tencerede kavrulan karışıma ekleyip 2-3 dakika da mercimeklerle birlikte kavuruyoruz. (Yetti artık bu "2-3 dakikalık kavurmalar" diyorsunuz, biliyorum :) Üzerine 6 su bardağı kaynar suyu ekliyoruz, karıştırıp, düdüklünün kapağını kapıyoruz. Düdüklünün düdüğü ötene kadar yüksek ateşte bıraktıktan sonra, düdük sesini duyar duymaz düdüğünü kapatıp altını da kısığa getiriyoruz. 30 dakika da bu şekilde piştikten sonra çorbamız tamamdır.

3. Hintli arkadaşlarımız bu çorbayı süzmeden, taneli bir şekilde tüketiyorlar. Ama siz isterseniz el blender'ından geçirerek ya da süzgeçten geçirerek de sunabilirsiniz. Tabaklara koyduktan sonra üzerine limon suyu ekleyerek servis yapıyoruz.

Oldu da bitti :)

Mühim Not: Tencerenin altını kapattıktan sonra, bir mutfak bezini, havlusunu vs ıslatıp tezgahın üzerine serip tencereyi üzerine oturtursanız, tencerenin dibine yapışanlar hooop diye oldukları yerden ayrılacaktır.

Mühim Olmayan Not: Çorbanın üzerindeki süsü nasıl yaptım diye merak eden olursa diye yazmak istedim. Evde kalan yarım yamalak yufkaları zeytinyağıyla söyle bir gelişigüzel yağlayıp; üzerine tuz, karabiber, pul biber serpip ince şeritler halinde kesiyorum. Bu şeritleri elimle kıvırıp, fırında 5-10 dakika pişirdikten sonra çorbaları süslüyorum. Bir fikir...

Mis Kokulu Mahlepli Çörek

Bu çörek pişerken öyle bir kokuyor ki kelimeler kifayetsiz... Yapılışı da kolayca sayılır. Akşam yemeğinden sonra demlenen çayın yanına çok iyi bir arkadaş oluyor. Yalnız çok pufidik bir çörek olduğundan yemeye başlayınca durulmuyor, 2-3 tane götürülüyor.


Malzemeler:
1 su bardağı süt

Yarım su bardağı pudra şekeri (Evde yoksa robottan geçirilmiş toz şeker de olur)
1 tatlı kaşığı tuz
3 yumurta  
2 tatlı kaşığı mahlep (Evde dövülmüş sakız varsa o da olur)
1 çorba kaşığı dolusu yaş maya   
Aldığı kadar un (Ben 4 su bardağından biraz fazla koydum)
1/2 paket margarin  (Ya da tereyağ. Sıvıyağ olur mu bilemedim)

Hazırlanışı:
1. Yumurtalardan 1 tanesinin sarısını üzerine sürmek için bir kenara ayırdıktan sonra, kalan 2,5 yumurtayı derin bir karıştırma kabında çatalla çırpıyoruz. Üzerine sütü, yarım su bardağı ılık suda eriteceğiniz yaş mayayı ve eritilmiş soğutulmuş margarini de katıp karıştırıyoruz. Böylece önce sıvı malzemeleri bir araya getirmiş olduk. Bu karışımın üzerine unu, pudra şekerini, tuzu ve mahlebi ekleyip hamur olacak şekilde yoğuruyoruz. Hamuru top haline getirip üzerine bir kağıt havlu koyarak yarım saat kadar oda sıcaklığında bekletiyoruz. 

2. Yarım saat sonra hamurdan cevizden biraz büyük parçalar alıp, elimizle yuvarlayarak boyu 15 cm kadar olan ince uzun şeritler yapıyoruz. Daha sonra bu şeritleri resimde gördüğünüz şekilde yağlanmış tepsiye aralıklı olarak diziyoruz. Tepsi mayası dediğimiz şey bu tarifte de işe yarıyor. O nedenle sabrınız varsabir yarım saat kadar bekleyip öyle fırınlamak daha iyi kabarmasına yardımcı olacaktır. Ama vaktiniz yoksa atın gitsin fırına :)

3. Önceden 180 dereceye ısıttığımız fırında, çöreklerin üstleri kızarana kadar pişiriyoruz. Ilık olarak servis yapmak tavsiye edilir.

Afiyet olsun!

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Gizemli Market: "Metro Cash&Carry"

Çoğumuz arabayla anayollardan birinden geçerken yolun kenarında görmüştür bu marketi: Metro Cash&Carry. Aslında bu marketler çok da bizim gibi 1 kg domates, 250 gr beyaz peynir alanlar için değil, koli koli alışveriş yapan mahalle bakkalları, büfeler, restaurantlar için kurulmuş. Bu yüzden de eskiden her önüne gelen içeri giremiyordu, sadece Metro Kart'ı olanlar içeri alınıyordu, bu kartı da işletmesi olmayana vermiyorlardı. Ancak son bir kaç senedir girişte günlük kart sistemi başladı, hemen market girişinde ücretsiz olarak Metro Kart veriliyor.


Peki neden gitmeliyiz Metro'ya? Burada fiyatlar gerçekten çok çok uygun. Şöyle düşünelim: Örneğin bir market buradan gidip 5,5 TL'ye 1 kg'lık baldo pirinç alıyor. Tabi bu pirinci gelip kendi marketinde satacak. Para kazanmak için üzerine kar koymak zorunda. O yüzden aynı pirinci en azından 1 TL karla 6,5 TL civarında satıyor. Düşünün bakkalınız yerine Metro'dan alışveriş yaparsanız, sadece 1 paket pirinçten 1 TL kar etmiş oluyorsunuz. Ortalama bir aylık alışverişte 30 parça aldığınızı düşünseniz, neredeyse 30 TL karda oluyorsunuz. Hiç de fena değil değil mi?

Metro'da neredeyse her marka var. Ayrıca Aro isimli bir de kendi markası var. Bu markanın şekeri, makarnası, vs de oldukça ucuz oluyor. Ancak ucuz olan ürünler normalde alışık olduğumuz boyutlardan biraz daha büyük boyutlarda oluyor. Örneğin Barilla makarnalar 5'li şekilde paketlenmiş şekilde satılıyor. Ya da bildiğimiz Ariel deterjan çeşitleri 10 kg'lık paketlerde mevcut. Ama zaten bu tip şeyler akmaz kokmaz olduğundan ucuza çokça alıp stoklamaz en mantıklısı.



 Metro'nun meşhur olduğu bir diğer konu da dondurulmuş ürünler. Restaurantlar ve cafeler de bu marketten alışveriş yaptıklarından, çoğu yerde yediğimiz o güzel makarnalar, pizzalar, vs'yi Metro'dan donmuş olarak alıyorlar. Hem de alışık olduğumuz donmuş ürün fiyatları gibi fahiş de değil. Karidesler, kalamarlar, içi peynirli tavuklar, neler de neler...





Metro marketler tabii ki her sokak başında bulunmuyor, hatta biraz şehir dışı sayılabilecek yerlerde. O yüzden eşinizi, kardeşinizi, vs kandırabilirseniz, haftasonu ziyaret etmeniz iyi olacaktır. Size en yakın Metro marketi bu linkten bulabilirsiniz: http://www.metro-tr.com/servlet/PB/menu/1005948_l8/index.html 

Marketin 2 haftada bir çıkan indirim dergisine göz atmak isterseniz de buradan: http://www.metro-tr.com/servlet/PB/menu/1075974_l8/index.html

5 Ağustos 2011 Cuma

Kıymalı Yufkalı Fırın Makarna

Bu tarif tam hava atmalık... Yemeğe kayınvalide, lise arkadaşları, eski mahalledeki komşular geliyorsa, ana yemek belli. İçinde hem et, hem makarna, hem sebze var, daha ne olsun. Önden bir çorba, yemeğin yanına semizotu salatasıyla vişne kompostosu, sonuna da bir tatlı patlattınız mı tamamdır.


Bu tarif ayrıca evde az az kalmış her şeyi değerlendirmek için de on numara. Pazar günkü börekten kalmış 1 yufka, alışverişten geldikten sonra kendimize yaptığımız yarım paket makarnanın kalan diğer yarısı, buzlukta da 1 avuç kıyma varsa olay tamam. Sebze olarak ben domates, biber, bezelye kullandım. Sizin dolapta havuç, patates, mısır mı kalmış, o da olur.

Alıştığımız fırın makarnadaki beşamel sos yok bu tarifte. O yüzden çok daha hafif. Ama dışındaki yufka hem görsel olarak olayı havalı hale getiriyor, hem de lezzet olarak perde pilavı etkisi yaratıyor (Çok mu abarttım :). Denemeniz şiddetle tavsiye...

Malzemeler:
Yarım paket makarna (Ben 'burgu' kullandım ama hepsi olur, çubuk en güzeli olur)
1 adet yufka
150 gr kıyma
1 soğan
2 diş sarımsak
2 domates
2 sivri biber
1 çay bardağı bezelye (haşlanmış)
1 çay bardağı kaşar (rendelenmiş)
1 yumurta
1 çay bardağı yoğurt
1 çay bardağı zeytinyağ
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı pulbiber
1 tatlı kaşığı kekik

Hazırlanışı:

1. Makarnayı bildiğimiz gibi haşlıyoruz. Ben haşlama suyuna bir tatlı kaşığı zeytinyağ ve bir tatlı kaşığı tuz koyuyorum. Yalnız normalde haşladığımızdan 2-3 dakika önce alırsak çok iyi olur. Fırında da pişeceğinden iyice kendilerinden geçmesin zavallıcıklar. Haşlanmış makarnayı süzüp, bir kenarda soğumaya bırakıyoruz.

2. Bir kaseye yumurtayı kırıp şöyle bir çırpıyoruz. İçine yoğurdu ve zeytinyağını da koyup karıştırıyoruz. Bu karışımın 1 çay bardağını, en son aşamada yufkanın üzerine sürmek için bir kenara ayırıyoruz.

3. Soğanı ve sarımsağı minik minik doğrayıp kıyma ile beraber kavuruyoruz. Tabi buzlukta kavrulmuş kıymanız varsa, sizden iyisi yok. Sonra içine önce ince doğranmış biber, sonra da küp doğranmış domatesi ekleyip 2-3 dakika daha pişiriyoruz. Baharatlarını ve haşlanmış bezelyeyi de koyup iki tıkırtıdan sonra altını kapatıyoruz.


4. Geldi şimdi herşeyi bir araya getirmeye. Haşlanmış makarnanın içine sotelediğimiz sebzeleri, yoğurtlu karışımı  ve kaşarı koyup, karıştırıyoruz.

5. Yüksekliği olan orta boy bir fırın tepsisinin altını çok az zeytinyağ ile yağlıyoruz. Yufkayı yerleştirip, tabanını biraz büzüştürüyoruz. Yufkanın kenarları tepsiden sarkacak ama buna dikkat. Yufkanın üzerine makarnalı karışımı döküp, kaşığın sırtıyla şöyle bir düzlüyoruz.

6. Sonra kenarlardan sarkan yufkayı makarnanın üzerine örtüyoruz. Bunu yaparken son şeklinin de güzel olması için spiral oluşturacak şekilde yaparsanız şahane olur. Yufkanın üzerine ayırdığımız 1 çay bardağı yoğurtlu karışımı sürüp, önceden 200 dereceye ısıttığımız fırında 15-20 dakika üzeri kızarıncaya kadar pişiriyoruz. Zaten içindeki herşey pişmiş olduğundan, sadece üzerindeki yufkanın rengini albenili hale getirmek yeterli.

Yoğurttan Dondurma

Çocuklar (ve kalırsa siz) bu işe bayılacak! Evde 2 dakikada dondurma yapmanın tarifini buldum sanırım. Bu 'uyduruktan' tarif elbette ki 'esas' dondurmanın eline su dökemez. Ama bizim tarif o kadar masum ki günde 2-3 taneye kadar yemek serbest. Özellikle çocukları oyalamak adına güçlü bir silah olacaktır, eminim. Sizin için de bu sıcaklarda akşam yemeklerinden sonra kurtarıcı olacak hafif bir tatlı-cık....



Malzemeler: (4 porsiyon için)
2 kahve fincanı yoğurt
4 tatlı kaşığı çilek reçeli (Her türlü reçel kabulümüz tabii ki)
1-2 adet bisküvi, kurabiye, kek kırıntısı (Evde varsa)

Hazırlanışı:
1. Dondurmayı içerisinde donduracağınız kapları sudan geçirip, içindeki fazla suyu döküyoruz ki donma işlemi bittikten sonra dondurmamız içinden kolayca çıkabilsin.

2. Yoğurtla reçeli ayrı bir kapta iyice karıştırıp, içine elimizle kırdığımız bisküvi/kurabiye/kek kırıntılarını da ekleyip karıştırıyoruz. Bu karışımı sonra kahve fincanlarımıza pay ediyoruz. Bu noktada adil olmaya özen gösterelim lütfen :) Bir de hazır dondurmalar gibi olsun istiyoruz ya, işte o yüzden tam ortasına da bir çubuk dikmemiz gerekiyor. Ben 200 ml'lik hazır sütlerden çıkan pipetleri kullandım. Siz hazır dondurmalardan çıkan tahta çubukları yıkayıp onları da kullanabilirsiniz. Ya da çöp şişleri ikiye bölüp yine aynı iş için kullanılabilir.


3. Dondurmamız 6 saat kadar buzlukta kaldıktan sonra donmuş olacaktır. İyice donduğundan emin olduktan sonra, tüketceğimiz zaman oda sıcaklığında 1 dakika kadar bekletirsek, dondurmanın kaptan kolayca çıktığını göreceksiniz.

Yağ yok, şeker yok; yoğurt var, reçel var... Daha ne olsun, afiyet olsun!

4 Ağustos 2011 Perşembe

Limonlu Hafif Pasta

Havalar sıcak, ama tatlı yemeden de duramıyor insan... İşte bu ikilemi ortadan kaldırmak için yeni bir tarifle sizlerleyim: Limonlu Hafif Pasta. Bu tarifte krema, kakao yok, yağ ise yok denecek kadar az. Ama tadı süper mi süper oluyor. Özellikle limonlu dondurmayı sevenler, buna bayılacaklar eminim. Buzdolabında öyle 1 gün boyunca beklemesine de gerek yok. Bu pastacık buzdolabında 2-3 saate donuveriyor kendi kendine.


Ben kendime aşağıdaki ölçülerin yarısından yaptım ama siz siz olun aşağıdaki tam ölçüde yapın çünkü 1 dilim yetmiyor, bizzat yaşandı :) Hem ertesi güne kalınca da daha güzel oluyor sanki...

Malzemeler:
2 paket Pötibör bisküvi (Ben kakaolusundan kullandım, siz sadesinden de kullanabilirsiniz)
1 yumurta
3 yemek kaşığı nişasta (Buğday ya da mısır farketmez)
2 limonun dış kabuğunun rendesi ve suyu
1 su bardağı toz şeker
3 su bardağı su
3 yemek kaşığı margarin ya da tereyağ
Süslemek için 2-3 adet ceviz içi

Hazırlanışı:
1. Bir sos tenceresine yumurtayı kırıp tel çırpıcı ile çırpıyoruz. Öyle kek yapar gibi dakikalarca çırpmaya hiç gerek yok, omlet yapar gibi birazcık karıştırsak yeterlidir. Üzerine limon kabuğu rendesini, limon suyunu, nişastayı ve şekeri ekleyip şeker eriyinceye kadar karıştırmaya devam ediyoruz. Bu arada henüz ocağın altını açMAdık, dikkat. (Bu noktada bir de ipucu: limon kabuğunu rendelerken sadece sarı kısmı rendelenmeli, beyaz kısmını da rendelersek acılık veriyor) Şimdi üzerine oda sıcaklığındaki suyu da ekleyip karıştırmaya devam ediyoruz. İçinde bir pütürcük kalmayana kadar bu işleme devam ediyoruz.

2. Baktık ki herşey homojen bir hale geldi, açıyoruz ocağın altını. Ne yazık ki yine karıştırarak! karışım koyulaşıncaya kadar pişiriyoruz. Ama korkmayın, karışım 2-3 dakika içinde kaynıyor zaten. Koyulaşması için de bir 3-4 dakika karıştırmaya devam etmemiz yeterli oluyor. En sonunda içine yağı da ekleyip bir taşım daha kaynatıp ocaktan alıyoruz.


3. Orta büyüklükte bir borcamın dibine bisküvilerden 1 kat diziyoruz. Eğer tepsinin kenarlarında boşluklar kalıyorsa, bisküvileri elimizle kırarak boşlukları doldurabiliriz. Üzerine limonlu kremadan döküp onun üzerine tekrar 1 kat bisküvi, 1 kat krema ... şeklinde bisküviler bitinceye kadar devam ediyoruz. Tepsiye göre değişir tabi ama 4-5 bisküvi katı olması ideali gibi. Kremanın soğumasını beklemenize de gerek yok. Ocaktan aldıktan sonra ilk sıcağını atması için 5 dakika beklemek yeterli. Sıcakken dökünce bisküviler de kremayı içine çekiyor ve daha da güzel oluyor.


4. Tepsinin üzerini streç filmle kapayıp atıyoruz pastayı buzdolabına. 2-3 saat bekleyip iyice donduktan sonra servis yapıyoruz. Üzerine dövülmüş fındık, ceviz ya da hindistancevizi serpersek şık da duruyor.

Patatesli Göz Göz Gözleme

Bugün yine hafif ama tadı on numara bir tarif geliyor... Binbir çeşit börek yaparız da çoğu zaman gözlemeye çok pas vermeyiz. Halbuki gözleme hem çok daha hafif oluyor, hem de daha kıtır olduğundan ayrı bir lezzeti oluyor. Arada bir şans vermeliyiz diye düşünüyorum. Ben bugün patatesli yaptım ama kıymalı, peynirli gibi orijinal reçetelerin yanı sıra patlıcan&ceviz, kabak&peynir gibi daha fantastik içler de çok yakışıyor. Bunları da yapayım ben ileride mutlaka.

Malzemeler: (4 gözleme için)
2 hazır yufka
2 büyükçe patates
2 dal taze soğan (yoksa 1 tane kuru soğanı kavurup da kullanabiliriz tabii)
1 avuç taze nane
1 avuç maydanoz
1 çay kaşığı tuz
Yarım çay kaşığı karabiber
Yarım çay kaşığı pul biber
Yarım çay kaşığı kimyon
1 yemek kaşığı zeytinyağ

Hazırlanışı:
1. Patatesleri haşlamak kaçınılmaz. Ben bir kere çiğden rendeleyerek denedim ama başarılı olamadım. O nedenle patatesleri kabuğuyla su dolu bir kaba koyup, kabukları çatlamaya başlayıncaya kadar haşlıyoruz. Haşlanmış patatesleri akan suyun altına tutup, insan evladının tutabileceği bir sıcaklığa gelinceye kadar soğutuyoruz. Kabukları zaten kolayca soyulacaktır. Soyduktan sonra bir çatal yardımıyla şöyle bir eziyoruz. İçerisine zeytinyağını ve kuru baharatları da ekleyip karıştırıyoruz.

2. Taze soğanı (yeşil kısımları da dahil olmak üzere), maydanozu ve naneyi incecik doğruyoruz.Bu arada bu yeşillikler tabii ki olmazsa olmaz değildir. Evde ne varsa olur, yoksa da kuru baharatlar iş görür, hiç merak etmeyin. Patatesli karışıma taze baharatları da ekleyip çok ezmeden şöyle bir karıştırıp her malzemenin eşit dağıldığına emin oluyoruz.

3. 2 adet hazır yufkayı tezgaha serip tam ortadan ikiye kesiveriyoruz. Yufkalar çok taze değilse bu aşamada yufkada yırtılmalar, kırılmalar olacaktır, moralleri hiç bozmuyoruz. Yarım yufkaların her birinin tam ortasına küçük bir dikdörtgen oluşturacak şekilde harcımızdan (Öncesinde harcı tabakta 4'e ayırmış olursak iyi olur) koyup yayıyoruz. Sonra önce yarım yufkanın önce en geniş kısmını harca doğru katlıyoruz, sonra tam onun karşısındaki kenarı, en sonunda da kenarlarda kalan iki kulakçığı katlayıp gözlemeye son şeklini veriyoruz. Bu noktada biripuçcuk vermek isterim. Gözleme bu son haline geldikten sonra elinizle üzerine bastırarak içindeki harcın her tarafına yayılmasını sağlarsak süper olur. Böylece yerken önce kenarlarını, en son ortasını yeme derdini de ortadan kaldırmış oluruz :)
 4. Geldi sıra pişirmeye... Ben yağsız tavada iki tarafı da göz göz kahveleşinceye kadar pişiriyorum. Pişenleri tavadan alıp üzerine zeytinyağ sürüp (siz tereyağ ya da margarin tercih edebilirsiniz tabii ki) ağzı kapalı bir kapta 5 dakika bekletiyorum. Böylece katır kutur değil, yumuşacık gözlemelerimiz oluyor.

Bu gözlemeden sayıca çok yapıp buzluğa da kaldırabilirsiniz. Pişirip kaldırınca olmuyor, ama çiğden kaldırıp tüketeceğiniz zaman pişirdiğinizde sanki o an yapmışssınız gibi oluyor, sahur için hayat kurtarıcılardan biri olabilir.

Afiyetler olsun!

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Havalı Simit

Hani çat diye akşamüstü misafir gelir de tutunacak tek dalımız simit-peynir olur ya... Aslında biraz da utanırız misafire fırından aldığımız simidi öylece vermeye ama başka da çaremiz yoktur, o da haber verseydi yani di mi :) İşte bu gibi durumlar için ürettiğim bir tarif var. Aslında buna tarif değil tarifçik demek daha doğru olur sanki. Basit ama 5 dakikada simidi gayet 'havalı' bir hale sokuveriyor.



Bu tarif hem taze simitle, hem 1 gün önceki kahvaltıdan kalma yarı-taze simitle, hem de buzluğa kaldırdığımız stok simitlerle gayet güzel oluyor. O nedenle simit alırken biraz fazla alıp, kalanını buzluğa atarsanız, bu tip çatkapı gelen eş dost arkadaşa çıkarılacak hoş bir atıştırmalık olacaktır. Yanına çay da olur, limonata, ayran da... Aslında hafif olduğundan bu tarif sahurda da tüketilecek iyi bir alternatif olabilir. Televizyonda doktorlar sahurda kahvaltı yapın diye boşuna söylemiyorlar herhal.

Malzemeler:
2 simit (fırından, tezgahtan, vs. aldığımız bildiğimiz susamlı Türk simidi)
100 g beyaz peynir (kaşar peyniri, dil peyniri, vs de olabilir)
1 avuç ceviz içi
1 avuç maydanoz
Kekik
Pul biber

Hazırlanışı:
1. Simitleri keskin bir bıçakla önce 2'ye sonra, o iki parçayı da ortadan 2'ye kesmek suretiyle 4 eşit parçaya bölüyoruz. 2 simidimiz olduğundan bizim 8 parçamız olacak. Siz servis edeceğiniz kişi sayısı ve o kişilerin yeme potansiyallerine göre optimum bir sayı bulunuz. Çeyrek simitlerimizi de teker teker sandvic ekmegi gibi kesiyoruz. Tam olarak iki parçaya ayırmasak daha iyi olur. Bir ucundan yapışık kalsınlar.

2. Peyniri çatalla bir tabakta şöyle bir eziyoruz. İçine kekik ve pulbiberi de ekleyip karıştırıyoruz. Sonra bu karışımı simit parçalarının içine dolduruyoruz. Sonra bir adet yarım cevizi peynirli karışımın içine batırıyoruz.  Tüm simit parçalarını bu hale getirdikten sonra fırına dayanıklı bir kaba (Borcam idealdir) sıralayıp fırının ızgara opsiyonunu calistirarak 10 dakika fırında bırakıyoruz.

3. Simitleri fırından aldıktan sonra cevizlerin yanına bir iki dal da maydanoz sıkıştırıyoruz. Maydanozları fırına atmadan önce koymuyoruz ki kuruyup renklerini kaybetmesinler.

Afiyet, bal, şeker olsun!

Tavuk Torbada

Tekrar tekrar merhaba,

Bugünkü tarif biraz uyduruktan. Ama eğer denemediyseniz diye paylaşmak istedim. Özellikle az zamanınız olduğunda, ama torun tombalak herkes yemeğe sizdeyse kurtarıcı olabiliyor. Dün akşam şu torbada tavuklardan pişirdim. Çok sık olmasa da arada yapıyorum ben bu işi ne yalan söyleyeyim. Torbada olduğu için kurumayıp, yumuşacık oluyor.





 Bu torbaların harçları ile birlikte satılanı da var. Knorr ve Maggi'nin bir sürü çeşidi var. Benim tercihim Sarımsaklı-Soğanlı olan. Sizi de bir kaç denemeyle kendi favorinizi bulmaya davet ediyorum. Bu ürünler bazen indirime giriyor ve 1,90 TL'lerden 1,25 TL'ye kadar düşüyor fiyatı. İşte bu fiyata yakın bir fiyatta buldunuz mu kaçırmayın, atın sepete 3-4 paket.


Paketin üzerindeki talimat şöyle der: "Harcı torbanın içine dökün, içine de 1 kg tavuk baget koyun, sallayın ve fırına atın". Açıkçası ben bununla yetinmiyorum, torbanın içine elime ne sebze geçerse ekliyorum. Böylece yemeğin yanına ne garnitür yapayım derdi de kendi kendini imha etmiş oluyor. Tabakta tavukların yanına 2-3 patates, patlıcan, biber'i de ekleyip, 2 kaşık da pilav koydunuz mu alın size en şahanesinden yemek!

Aşağıdaki tarifte benim dün akşam yaptığım versiyonu bulabilirsiniz. Siz istediğiniz gibi çeşitlendirebilirsiniz tarifi. Hatta ben bu yemeği "Ya Şimdi Ya Hiç" kategorisine giren sebzelerle yapıyorum. Yani dolapta 1-2 gün daha beklese çöpe gitmek zorunda olan sebzelerle. 1 patates, 2 biber, vs. dolabın kuytusunda köşesinde ne kaldıysa... Siz de buzdolabının köşelerinde neler saklanmış bir bakın isterseniz.


Malzemeler:
1 paket tavuk çeşnisi (Ben Knorr'un Sarımsak-Soğanlı olanını kullandım, içinden fırın poşeti de çıkıyor)
700-800 gr tavuk pirzola (But ya da göğüs de kullanabilirsiniz tabii ki)
1 patates
2 domates
5-6 çarliston biber (Acı seviyorsanız, acı biberle karışık kullanabilirsiniz)
2 patlıcan
1 avuç taze fasulye
6 diş sarımsak


Hazırlanışı:
1. Fırını 200 dereceye ayarladıktan sonra patatesi soyup 2 cm'lik küpler halinde doğruyoruz. Domates hassasça bir sebze olduğundan onu biraz daha büyükçe (3 cm'lik bir küp gibi düşünelim) doğruyoruz. Çarliston biberlerin saplarını atıp, kalanını 3 parçaya bölüyoruz. Patlıcanı alacalı soyup, dikine 4'e bölüyoruz. Sonra her bir ince uzun parçayı da 3 cm uzunluğunda küpler olacak şekilde doğruyoruz. Taze fasulyeleri 2'ye bölsek yeterli. Sarımsakları da soyup, doğramadan/rendelemeden bütün bütün bir köşeye bırakıyoruz. Ellerimiz nispeten daha az koktuğu için seviniyoruz.


2. Tavukları küçük parçalar haline getirmenize hiç gerek yok. But, göğüş, pirzola, ne kullanacaksanız öylece atabilirsiniz poşete. Ama siz ya da çocuklarınız için yemek kolay olsun derseniz, tavuk etlerini de 3 cm'lik küpler halinde doğrayabilirsiniz tabii. Bütün ya da doğranmış, poşete atmadan önce yıkama amaçlı sudan şöyle bir geçirmek her zaman iyidir.

3. Sıra geldi hepsini bir araya getirmeye. Paketin üst bölümünden fırın poşetini çıkarıyoruz. Poşetin içinden bir de ağzını kapamak için plastik bir kilit çıkıyor, aman düşürmeyin, sonra bulunmuyor (yaşandı). Harcı poşetin içine döküp 1. maddedeki tüm sebzeleri ve 2. maddedeki tavukları poşetin içine atıveriyoruz. Sonra plastik kilitle poşetin ağzını bağlıyoruz. Bu noktada çok sıkı sıkı değil de, poşetin ucuna yakın bir yerden bağlamak avantaj. Böylece poşetin pişerken şişmek için yeri kalmış oluyor. Ve en eğlenceli kısım: "poşeti sallamak". Poşetin ağzını bir elinizle sıkıca tuttuğunuzdan emin olduktan sonra, başlıyoruz poşeti bir sağa bir sola sallamaya. Bu sallama aktivetesi esnasında arka planda çalması için bir şarkı önermeden de geçemeyeceğim: Bellini - Samba De Janeiro

4. Muhteşem sambamızdan sonra poşetin içindeki tüm malzemeler harca bulandıktan sonra, poşeti fırın tepsimizin üzerine bırakıyoruz. Aşırı basınçtan şişip de patlamasın diye üzerine kürdanla ya da bir çatalla 3-4 minik buhar deliği açıyoruz. Önceden 200 dereceye ısıttığımız fırında, 1 saat kadar pişiriyoruz. Pişip pişmediğini anlamak için poşeti açmadan, bir çatalla patateslerden bir tanesini bölmeye çalışabiliriz. Kolayca bölünüveriyorsa, oldu demektir.

Mühim Not I: Aman fırından aldıktan sonra poşeti çıplak elle açmaya kalkışmayın. Poşetin içindeki buhar çok sıcak olabiliyor. Bir bıçak ya da mutfak makası ile delip, buharın tamamen çıktığından emin olduktan sonra,

Mühim Not II: Harcın içinde tuz ve yağ olduğundan ekstra eklemeye gerek olmuyor, tavuğa da sebzelere de yetiyor.